Friday, November 6, 2015

Neme Lazım Hastalığı

Neme lazımcılığın asrında , 'insan' merkezli müzakereler düzenlenmeli ve bu çerçevede asra muhatap olacak neslin yetişmesinde özünden ödün vermeyen yeni formatlar ortaya konulmalı.Neme lazım anaforundaki cemiyetin, ancak topyekün seferberliklerle ihya edileceği bir realitedir. İnsanoğlunun ayaklarının altına hizmet etmek için serfuru ettirilen kainat, bugünlerde asıl muhatabını aramakta.Bu çerçevede ifade edilecek hususlarda amaç, insan yetiştirme ile ilgili semptomlar ortaya koymak değil,öz olan mazi derinliklerimizdeki közü yeniden alevlendirerek farkındalık oluşturmaktır. Nitekim mazi hayatımızın lambasıdır, önümüzü aydınlatır. Neme lazımcılık insan ruhunun ölüm nidasının haykırmasıdır. İnsanın kurtuluşu diğergam bir toplumun oluşmasında saklı.
Thursday, November 5, 2015

İnsan Ufkunu Besleyen Amaçlar

Günümüz toplumunda hayatın gayesi adına ciddi bir yaşantı boşluğu var. Ebeveynin diplomadaki başarıya odaklandığı bir zaman diliminde yetişen çocukların vizyonunun olmaması doğal gözükmekte. Çocukların yaşam kalitesini, edinilen gayelerin değil de içinde bulundukları hayat çizgisinin belirlediği bir süreçte savrulmaya yüz tutmaları bu sebepledir. 

Çocukların düşünemez hale geldiği bir toplumun gelecek dünyası 'anlık'tır.

''Erzurumlu iki tane çoban oturuyordur. O yöreye röportaj için gelen adam çobanları karşısına alır ve sağdaki çobana sorar;
-Şu an çok paran olsa  n'apardın?                 
Çoban  düşünür düşünür ve cevabını verir:              
-Canım bi kamyon soğan alır, bahçeme boşaltır akşama kadar cücüğünü tuzlayıp yerdim.                                                                                                                                      
Bu sefer diğer çobana yönelir;
-Sen n'apardın aslanım?                
Çoban; 'bana bişey bırakmadı ki.' der.''

Bir insanı kıymetli yapan, amaçlarıdır. Niyet endeksli davranışlar insanın ufkunu belirler.

İnsanın yaşamını düşünceleri, düşünceler de hedefleri besler.

Amacı ve hedefi olmayan kimseyi 'olaylar' yönlendirir, amacı ve hedefi olan kimseler de  'olayları' yönlendirir. Nitekim nereye gittiğini bilen kişiye,  yol vermek için dünya bir kenara çekilir.
Wednesday, November 4, 2015

Gölgeyi Işık Sanmaya Mahkum Ruhlar!

''Adamın biri öte dünyaya göçeli dört bin yıl olmuştu.Yapacak işi yoktu ve canı sıkılıyordu.Meleklere gitti ve can sıkıntısının üstesinden gelmesi için kendisine öyle bir çırpıda bitmeyecek bir işi önermelerini rica etti.
Melekler adamın eline bir törpü vererek;
'Git, Himalaya Dağlarını törpüle' dediler.
Sekizbin yıl süre geçtikten sonra adam meleklerin yanına gelir;
'O iş bitti' der.
Bu sefer melekler kendisine bir kaşık uzatıp, Atlas Okyanusu'nun sularını boşaltmayı teklif ederler.
Yirmiikibin yıl sonra adam tekrar meleklerin karşısına çıkar ve yeni bir iş daha ister.Melekler bu sefer de adama derler ki;
'Doğruca dünyaya in! Fülan oğlu fülan ile fülan adamın arasını bulmaya çalış. O insanlar birbirlerini yemekten vazgeçince geri gelir bize haber verirsin.'
Ve melekler o adamı bir daha hiç görmediler...'' 

İnsanoğlu zordur ancak mahiyetindeki keremlik onu gayeler gayesine de nigehban etmektedir. Gölgede duranın gölgesi olmaz darb-ı meseliyle, güneşe çıkıp toplumun imar ve ihyası adına ne yapabiliriz? ızdırabıyla hemdem olmalıyız. Zira güneşe bakmaya cesareti olmayan gölgede kalmaya, gölgeyi ışık sanmaya mahkumdur. 

Soğanın dış kabuğu güneşi görür,pörsür ama her dem yeniden tazeliğini korur. Evet kat kat o kuru kabuğun altındaki tazeliktir insanın aradığı. 

Bilinmeli ki bir civata kendi yerinde  yalama olmuşsa, başka bir yerde kör tıpa bile olamaz.
Tuesday, November 3, 2015

Olduğu Gibi Kabullenme

İnsanlar çiçekler gibi cismaniyetleri aynı ama kokuları renkleri ayrı ayrı. Yaşanabilirlik kavramının içi bu çeşitllikten kaynaklı. Suretlerden ziyade hayat-ı sergüzeşti manidar kılan zenginlik kaynağının muhatabıdır insan. 

Mide ülseri sindirim sitemi mekanizması içinde midenin iç kısmında sancıya neden olan yaralı bölgedir. İnsanların yedikleri ile ilgili bir hastalık gibi gözükse de esasında beşerin kendi kendini yiyen sebeplerin psikolojik travmasının etkisi daha büyüktür. 

Günümüzde toplumun geçirdiği travmatik hadiseler ayağını bastığı noktadan sapmalar meydana getirdi. Kişilik, karakter, mizaç ve fıtrat eksenli kaymalar hastalıkların türünü ziyadeleştirdi. Görünürde zahiri hastalıklar ekseriyet ihtiva etse de bugünün toplumunun kullandığı ilaçların büyük çoğunluğu depresif kaynaklı olduğu aşikar. İnsanların birbirleriyle münasebetinin hukuku 'değer ölçüsü'nden ziyade 'eğer çizgisi'nde dolaşmakta ise toplum değişik varyantlara gebedir. İnsanlara güvensizliği ve değersizliği had safhaya getiren 'eğer böyle yaptıysa....ben de..' ifadeleri çıkmaz sokağın tabelaları hükmündedir.

Yaratıcının farklılık gamzesi çaktığı beşerin DNA zincirlerine, Allah 'benzememe kuralı' koydu ise, bize düşen herkesi 'olduğu gibi kabullenme' ahlakı olmalıdır.Ülkemizde bugün insanlar birbirlerini yemek için uğraştıkları enerjiyi anlamak için sarfetseydi, 'dünyanın ilham kaynağı olacak beş başı mamur bir Türkiye'  markası çıkacaktı asrımızda. Birbirimizi 'anladığımız'da da iş işten geçmez inşallah.
Çocuklarımızın yetişme tarzını dünyanın ilham kaynağı olacak şekilde dizayn etme bugünün yetişkinlerine vazife olsa gerek.
Monday, November 2, 2015

Herşeyin Tesirindeki Varlık: İnsan

Kainatta her şey birbirleriyle etkileşim halindedir. İnsan, kendisi dışındaki cereyan eden tüm hadiselerin tesiri altındadır.

Günlük hayatta yediğiniz içtiğiniz gıdalar sindirim sisteminizi aktivite ederken dolaylı olarak zihni ve kalbi fakültelerinizle irtibatlı müspet ve menfi durumları da ortaya çıkarır. Solunum sisteminiz çalışırken aldığınız hava moleküllü biyo-kimyevi etmenler bile soluk alıp vermeniz sırasında yine zihin ve kalp yörüngeli reaksiyonların tesiriyetine sebebiyet verir.

Hem sindirim hem de solunum yollu beynin açık alan tesiriyet altında kaldığı doğal şartlarda insan kendisini muhafaza etmek için iradesini beyan etme mecburiyeti vardır. Yediği içtiği  ve soluk alıp verdiği havanın tesiriyetine muhatap insanın, tekamülü esnasında başıboş davranması düşünülemez. Aynı şekilde etrafında cereyan eden hadiseler zincirinin merkezindeki insan olaylar karşısında da kayıtsız kalamaz. İşiterek duyduğu ve insan eliyle topluma yansıyan tüm davranış dilleri bireyin zihni melekelerine veya kalbi fakültelerine müspet/menfi yansıması gerçekleşir.

Bu durumdan hareketle müspet düşünebilmek için beynin kimyevi mesaj taşıyı hormonların aktifleşmesi gerekir. İlgili hormonların hareketlenmesi için de bireyin etrafındaki hadiselere 'helal' sertifikalı bir yaşantı sergüzeşti sunması  gerekliliği vardır. Toplumsal hareketlilikte bireyin salt kendince davranışları sosyal yapıyı güdükleştirirken, bireyin etrafındaki cereyan eden olaylara fedakarlık nev'inden merhem olma gayreti sosyal yaşam standartlarını yükseltir.

İnsanlığa hizmet etme mülahazası bireyin sinir hücreleri alışverişinde umutlu ve mutlu olmaya mebni kimyasal mesaj taşıyıcıları hareketlendirir. Ağzından müspet ifadelerin sudur ettiği bireylerin hayat kalitesi üst seviyede iken , menfi soluklu kişilerin hayat kumaşı her daim defo etiketi ile piyasadadır.
Sunday, November 1, 2015

Toplumun Terakkiyatı, Sahip Olunan İdeallere Bağlı

Toplum idraki, gelecek tasavvurlarını bir ideal etrafında örgülemişse medeniyet çizgisinde şehrah açmış demektir. Sağlıklı bir toplumun motivasyon kaynağı istikbal adına edindiği mefkure ile doğru orantılıdır. Bu mefkurenin vitrinal bir medeniyet ile mazi derinliğinde yaşanmış olması da ayrı bir özgüven duygusu. 

Toplumun molekül yapısı olan aile bireylerinin her birinin mana kökleri ile hemdem olması ülke terakkiyatı için ehem arzeder. Bu sebepledir ki her ebeveynin kendi evladına tüm insanlığa medeniyet sunumu yapabilecek ideali aşılaması elzemiyet kesbeder.

Aleme nizam vermiş ecdadın evlad ve torunları olarak tertemiz bir miras bohçasına sahibiz. 

Batı kendi içinde karanlığı yaşarken, dedelerimiz çağ açıp çağ kapatmışlardır. 

Ecdad, dünyanın her tarafına insanlığı, medeniyeti götürmüş.

Koca Âkif, bu durumu ifade sadedinde şu mısraları terennüm etmiş;

"Bir zamanlar biz de millet; hem nasıl milletmişiz.            
Gelmişiz dünyaya; milliyet nedir öğretmişiz!"