Wednesday, February 8, 2017

Aile-Ergen Çocuk İletişiminde 'Kozalak Etkisi'

Kozalak Etkisi
Aile-Ergen Çocuk İletişiminde Kozalak Etkisi
Üzeri üst üste kiremit gibi sıralanmış, sert pullarla kaplı kozalakları hepimiz biliriz. Çam ağaçlarının tohumlarını içerisinde barındıran kozalakların pullarını açmadan önceki sert halini müşahede ettiğinizde çocukluğumuzun oyuncaklarından topaçı hatırlatır. Kendine has sertliğini gelecekteki yemyeşil çam ağaçlarının doğumu için saklayan kozalaklar, yaşam içerisindeki ergen çocuklarımızı da andırır. Nasıl yani? dediğinizi duyar gibiyim.
Ergen dönem çocuklarının içinde kendine özgü bireyselliği, heyecanı, kabiliyeti, yaşam amacı gibi var olan hususiyetler anne baba sıcaklığı ile bir bir açılmayı bekler. Ergen çocuk bu açılmayı zeminini bulduğu ebeveyn ortamlarında gerçekleştirir. Sert kabuklara bürülü bir ergen çocukla , bir o kadar sert ve şiddetli aile ortamlarında iletişim kurmada zorlanılacağı âşikardır. İşte tam bu çizgide ‘kozalak etkisi’ diyebileceğim bir formasyonun devreye girmesi elzemiyet kesbetmektedir.


Daha kendisini açmamış bir kozalağı, normal sıcaklıktaki sobanın üzerinde on beş dakika kadar koyarak gözlemleme fırsatını yakalayın. Kozalak sıcaklığa dayanamayarak belirli bir süre sonra o sert pullarını açmaya başlar ve çam kokusunu size enfes bir şekilde tattırır. Aynen bunun gibi benliğin zirvesindeki ergen çocukla anne- baba da sımsıcak bir yuvanın içerisinde sağlıklı iletişimlere medar bir hayata yelken açacaktır.

Sıcak aile yuvasının içerisinde etiketleme, söz kesme, ani tepki verme gibi davranışlardan uzak durarak ergen çocuğunuzu anlamaya ve onu önemsediğinizi hissettirecek bir davranış modeli geliştirmeye gayret etmelisiniz. Anne baba olarak kendi sıcaklık aurası içerisine alınan her ergen çocuk ‘kozalak etkisi’ ile kendisini size açacak, sizinle dertleşecek ve birlikte çözüm yolları bulabileceksiniz.

Unutulmamalı ki her ailede sorun vardır ama her ailede sorunları çözebilen bir anne baba yoktur.
Tuesday, February 7, 2017

Çocuğun Şahsiyet Binasının Mimarı Anne

Çocuğun Mimarı Anne
Çocuğun Mimarı Anne
İnsanın en birinci ve tesirli muallimi, onun vâlidesidir. Nitekim bir atasözünde 'el-ümmü medresetün' (Anne  mekteptir /okuldur ) ifadesi meşhurdur. 
Anne, çocuğunun ruhunda kalıcı izler bırakmak suretiyle ilk ve en önemli mürebbî olarak karşımıza çıkar. Çünkü anne demek, 'ruhla  cesedin tanıştığı ilk yer' demek. Annenin ağzından dökülen her sözcük, çocuğun şahsiyet binasına konulan tuğlalar gibidir.  
Anne yüreği çocuğun eğitim gördüğü bir sınıftır. İlâhî nimet olarak şefkatin en büyük kaynağı annelere ihsan edilmiştir. Anne terbiyesinden mahrum çocukların tâlim ve terbiyesi güçleşirken, yüksek karakterli kişilerin daha ziyade sâliha annelerin yetiştirdiği çocuklar olduğu gözlemlenmektedir. Çünkü kadında analık vasfı var, erkeklerde bu özellik yok. Kadın bu ilâhî tecelligâhın güzelliğini bilmeli.
Evlât terbiyesi, eşine  hizmet ve ev işleri gibi kıymetli vazifeleri vefâkâr omuzlarına alan fedâkâr bir anne, aslında engin bir sevgiye, derin bir saygıya ve ömürlük bir teşekküre lâyıktır. Anneden alınan telkinat ve terbiye dersleri, insanın fıtratında âdeta maddî vücudunda çekirdekler hükmünde yerleşir. İstikbalde de  öğrenilen her şey  o çekirdekler üzerine bina edilir. Çocuklara yapılan  telkin, büyüdüklerinde huy, davranış ve fikir olarak tezahür eder. Vâlide, tâlim ve terbiye basamağında maya olacaksa formasyon açısından ıskalanmaması lüzumunu doğurur. Çocuğun hem biyolojik embriyosunun hem de ruhsal embriyosunun gelişiminde ehemmiyetli bir vazife görür.
Şair Seyri, bu durumu enfes ifadesi ile özetler:
"Olmalı harcı sağlam, baba evin direği                                            

 Olmalı sımsıcak gül, anne evin yüreği."
Monday, February 6, 2017

Mahrûti Bakış Açısı ile Tarihî Bir Seyir

Mahrûti Bakış Açısı ile Tarihî Bir Seyir
Mahrûti Bakış Açısı ile Tarihî Bir Seyir
 "Vaktin birinde padişahın biri tebdil-i kıyafetle vezirini de yanına alarak, tebaasının nabzını yoklamak için gezintiye çıkar. Bakar ki bir evin bahçesinde ihtiyar bir kadın fidan çapalamaktadır. İhtiyar kadına selam verdikten sonar padişah;
-‘Teyzem ne yapmaktasın?’ diye sorar.
-‘Evladım görmüyor musun fidan dikmekteyim’ der  ihtiyar kadın.
Padişah:
-‘Teyzem görüyorum amma, senin yaşın ilerlemiş, kaddin bükülmüş, ölüme merdiven dayamaktasın. Meyvesini bile belki göremeyeceğin bir fidanla uğraşmaktasın.’
İhtiyar kadın alnından dökülen boncuk boncuk terleri siler ve:
-‘Evladım, şu karşıdaki meyvedar ağaçları görüyor musun? İşte o ağaçları bizden evvelkiler dikmiş biz yiyoruz. Biz de bu fidanları dikeceğiz ki bizden sonrakiler yesin.
Tebaasının içinden ihtiyar bir kadının bu sözü söylemesi padişahın çok hoşuna gider ve vezirine ‘teyzeme bir kese altın ver’ der.
İhtiyar kadın:
-‘Gördün mü evladım bizim fidan şimdiden meyve verdi.’
Padişah, bu söz üzerine de tebessüm eder ve vezirine bir kese altın daha verdirtir.
İhtiyar kadın:
-Evladım der, sen hiç gördün mü bir fidanın bir yılda iki kere semere verdiğini?
Padişah vezire bir kese altın daha verdirtecektir ki, vezir padişahın kolundan tutar:
-Aman padişahım, bu teyze biraz daha konuşursa biz geriye göynekle döneriz."J
Enaniyetin ve benmerkezciliğin kimlik olarak yansıtılmaya çalışıldığı şu asırda insanlığımız ne kadar da o teyzemizin ufkuna muhtaç. Bilinmeli ki bugünü ihmal edip değerlendirmeyenlerin yarınki dünyalarında temennî sadâlarından başka bir şey duyulmaz. Temenniyle gül bitmez. Ekilip çekirdeği çatlamayan tohum meyve vermez.

Evet Anadolu analarının bu mahrûti bakış açısı ile tarih seyredip durdu. Bir büyüğün  ifadesi ile ‘bizler bizden öncekilerin ekip biçtikleriyiz, bizden sonrakiler de bizlerin gayretlerinin semeresi, meyvesi olacaktır’. Bilinmeli ki tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
Sunday, February 5, 2017

Tarihsel Kimyamızın İçindeki Tekamül Eğitimi

kafa ve kalp mutluluğu
Tekamül Eğitimi
Tarihsel kimyamızda yer alan tekâmül eğitimi günümüzde niçin önem arz etmektedir acaba? 

Zimamı elinde bulunduran nâdide milletimizin ufkunda gaye 'insan' olmakla birlikte gâyet'ül gâyesi de 'insaniyet-i kübrayı' yakalamaktır. 

Kafa - kalp bütünlüğünün sağlandığı tekâmül eğitimiyle  dırahşan çehreli evlatlar bu sayede iki kanatlı kuş misali yetişme şansına da sahip olacaklardır.

Bu nedenle günümüzde insana bahşedilen donanımın kazınımının kafa ve kalp izdivacının sağlandığı bir eğitim metodolojisiyle gerçekleşeceği aşikardır. Kalbî hayatın zaafa dûçâr olmadan sadece dünyaya dönük bir tâlim ve tahsille yetinmeyip uhrevî pencerenin de her dâim çocuk ruhunda diri tutulması gerekmektedir. Zira bugün çocuklarımızı bekleyen tehlikelerin başında onların mâneviyattan uzak yetiştirilmeleri gelmektedir. 

Günümüzde  elinde diploma tomarları ile karşı karşıya kaldığımız gençlerle alakalı toplumda nesil enkâzının sayısız hazin misâlleri vardır. Ahlak zedelenmesi yaşandığı günümüzde çocuklarımızın sînelerine îman ve Efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem)'in yüce ahlâkının kalplerde otağı kurmasıyla hakiki manada gelecek nesillere miras sunulmuş olacaktır.

Duygulardan mahrûmiyete sebep olmadan hakiki vicdan ufkununu yakalamanın ifadesini, İstiklâl şâirimiz Mehmet Âkif şu şekilde beyan eder;
"Îmandır o cevher ki, ilâhî, ne büyüktür,
Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür".

Asr-ı cehalet devrinde Arap toplumu, bugün bile anlatılırken tüyleri diken diken eden cahiliyye gayyasının içinde yüzmekteydi. Korkunç bir karanlığın içinden muazzam bir asr-ı saadet devresine kısa zamanda geçiş kolay olmamıştır. Zira iç ve dış nûrları sönmüş bir toplulukta insan kıymetinden mevz-u bahis edilemez.

İşte o karanlık devirden bir tablo. Rûhânî aydınlıktan mahrûm olunan bu cehalet döneminde kızlar diri diri toprağa gömülür ve kendilerince kız çocuğu sahibi olmanın verdiği acziyetten kurtulduklarını zannederlerdi. Hadiseyi daha küllî bir nazarla ele alacak olursak, o karanlık devrin insanları altından kalkamayacakları bir vebalin altına girmişlerdir ama İslam fıtratı üzerine doğan her çocuk gibi o gününün kızları cennete gitmişlerdir.

1500 yıl sonrasına geldiğimiz günümüzde ise yetişkinler olarak, geleceğin imarına çalıştığımız gençlerimizin kalp ve kafa dünyalarını imar edemedik. Asr-ı cehaletteki kızlar ceseden gömülüyorlardı ancak mânen kurtuluşa ermekteydiler. Günümüz gençleri ise ceseden ölmüyor fakat kalp hayatları, uhrevi dünyaları ölmektedir. Netice olarak asr-ı cehaletin kız çocuklarının durumu mu daha ciddi, yoksa iman mahrumiyeti yaşatılan günümüz gençlerimizin  mi durumu daha ciddi?
Saturday, February 4, 2017

Dünyada Mevsimsel Mutluluk Dağıtanlar!

Dünya Mutsuz
Dünyada Mevsimsel Mutluluk Dağıtanlar
Bugün dünyanın değişik ülkelerinde uzmanlar 'mutlu insan' profili için değişik teoriler ortaya koymaktadırlar. 

Doğu ve batı endeksli teorileri incelediğimizde, doğuda mistik bir modelin ön planda olduğu ve ruh üzerindeki terapilerle temâdi bir mutluluğa yelken açması amaç edinilmiştir. 

Batı insanı ise zihinsel mutluluğu, kafa mutluluğunu sağlama noktasında bir model ortaya koyarak çeşitli kişisel gelişim modelleri ortaya çıkarmışlardır. 

Biri Kai-zen teorileri ile kâmil insan arayışında mutluluk çizgisini ortaya koyarken 'aklı' ihmal etmiş, diğeri de NLP modeli ile kişisel gelişim paradigmaları çerçevesince aklı ön planda tutup 'kalbi' ihmal etmiş ve her iki öğreti de mevsimsel reçeteler sunmaktan öte gidememişlerdir. Hâlâ geçici mutluluk prospektüsleri ile oyalanan doğu ve batı, maalesef intiharların önüne geçememekteler. 

İnsanın fabrika ayarlarındaki inanç modu aktif hale getirilmediğinden de bu üzücü hadiseler yirmi birinci yüzyılın çocuklarınca sıradanlaştırılmıştır. Oysa ki intihar, insanın kendine savaş açmasıdır. Saldırısını kendine yöneltmesiyle ortaya çıkan kişilik bozukluklarının sonucudur. Dünyada mevsimsel mutluluk dağıtanlar, kişinin kendisiyle mücadelesinden çıkacak özgüvene yatırımla, insanlara durum endikasyonları sunmaktalar. Ancak intihar,  inanç perspektifiyle kulluğun iflasıdır. 

Madde ve mânâ eğitimi adına dünya ölçeğindeki eğitim formatlarının günümüz insanına sağladığı katma değerin ihtiyaca cevap verip vermediği ortadadır. Zira kanat var şahini padişaha uçurur, kanat var akbabaları leşe uçurur.
Friday, February 3, 2017

Bireyin İştihası Konsepti

Bireyin İştihası Konsepti
Bireyin İştihası Konsepti
Günümüzde insanlar, 150 m2 lik evlerde kendilerini asimetrik detaylarla hareketlendirilmiş    tasarımıyla 
derin ve geniş hacme sahip kompakt bir yelpaze içerisinde  adına 'yaşam ünitesi' denilen televizyon dünyasında kaybolup gitmektedir. Bunun adına yaşam ünitesi değil 'ölüm ünitesi' demek daha uygun düşer. Nitekim eskimez insanlar bu yaşama 'mezar-ı müteharrik' kavramını daha muvafık görürler.

İnsanın hayat konsantrasyonu hayata verdiği anlam değeriyle ivme kazanır. Nitekim yaşamın anlamını kaybetmek, yaşamayı kaybetmekten daha kötü bir durumdur. 

Günümüzde ev dediğimiz hânede baba yürüyen hizmetli, anne aşçı ve çocuklar da yemekhanede yemek yiyen müşteri anlayışı ile bir yaşam sürmektedir. Oysa ki mutfak ve lavabo arasında mekik dokunan bir aile yuvasından vizyoner bireylerin tevellüd etmesi muhaldir. Tüketim endüstrisinin kurbanı olan asrın insanı , bireyin iştihası  konseptini doyurmaya çalışmaktadır.


İnsanları daha da ferdîleşmeye götüren bu hayat tarzı bugün kısır döngüye dönmüş ve aileler arayışa geçmeye başlamışlardır. Unutulmamalı ki çocuklarımızda zihnî kirlenmeye medar  argümanları hayatın gayesi addettiğimiz sürece kalbin tasaffî olması mümkün hale gelmeyecektir.
Thursday, February 2, 2017

Ataletin Kaynağı

Ataletin Kaynağı
Ataletin Kaynağı
21.yy. insana, Yüce Yaratıcı tarafından ihsan ve ikram edilen cevherleri kaybettirip kişiyi et ve kemik doldurulmuş bir deri çuvala indirgemiştir ki , bu ahval insanı yalnız menfaatini düşünür hâle getirmiştir.


Dünyada olmanın bir maliyeti , bir bedeli var. Unutulmamalı ki insan,  fotosentez yapmak için gönderilmemiştir dünyaya. İnsanlık medeniyetinin kâmil manada inşa projesine evde çizgili pijamayla oturarak sahip çıkamayız. 

Mânâ köklerimizden neş'et eden ve cehaletin panzehiri olan meseleleri yarı uykuyla götüremeyiz. Günümüzde atalet , yeknesaklık ve heyecan yorgunluğu insanların ufkuna nezle gibi bulaştı. 

Psikolojik bir kanser olan ataletin ikametgâhı beyindir. İnsanlar, başlarına gelen olaylardan değil, o olayları yorumlama şekillerinden atalete düşerler. Beynin ürettiği düşünce plazması açısından da, gayesi yokluk olan kişiler sınırlı düşünceye sahip oldukları için güdü ve motivasyon oluşturamazlar. Unutulmamalı ki sınırlı düşünceler , sınırlı insanlar üretir. Kendini sınırlandıranlar da sınırın ötesine düşman olurlar.
Wednesday, February 1, 2017

Hayat Merdiveninizin Dayandığı Duvar Yanlış mı?

Hayat Merdiveninizin Dayandığı Duvar Yanlış mı?
Hayat Merdiveninizin Dayandığı Duvar Yanlış mı?
İnsanların hayat tantanası içerisinde odaklandığı ve ehem arzettiği şeylerin değer ölçüsü birbirinden farklıdır. Fıtratın sanatındaki hârikuladelik olan, 'bir şey ne kadar küçükse kıymet-i harbiyesi de kainat çapındadır' anlayışıyla hadiselere bakmak ve değer atfetmek insandan beklenen bir istidat yeteneği olsa gerek.

Kâinatın içerisinde ilk insandan günümüze kadar değişmeyen bir şey varsa, o da kâinatın câri kanununa yerleştirilen her şeyin farkındalık sahası içerisinde bir
kadr ü kıymete sahip olduğudur. Her dâim öğrenmeye muhtaç olan beşerin, istidatlarını keşfetme yolculuğunda bir dalgıç hassasiyeti göstermesi elzem gözükmektedir.

İnsanoğlunun ilk hayvanlar âlemi belgeselini canlı izleyen Kâbil'in aldığı farkındalık eğitimine kıyasla, bizler acaba hangi ruh dünyamızla günümüz belgesellerini izlemekteyiz? Su içmek isteyen bir antilop sürüsünü takip eden timsahların avlanma anları mı, yoksa bir çıtanın hızla kaçmaya çalışan ceylan yavrusunu yakalama anları mı size keyif vermektedir? Ya da bacağı yaralanan bir fil yavrusuna sürüsüne katılabilmesi için anne filin refakat ettiği belgesel anları mı ruh dünyanızda sükûn rüzgarları estirmekte veya tefekkür dünyanızı kanatlandırmaktadır? Veya hayat mücadeledir düşüncesi mi farkındalık eşiğinizi oluşturmaktadır?  Dikkat edin tavşan tilkiden daha hızlı koşar. Çünkü tavşan 'hayatı' için,  tilki ise 'yiyeceği' için koşar. Acaba insanoğlu nefes alıp verdiği bu dünya hayatında hangi maksatla koşmaktadır?


Görülüyor ki insan yaratılış itibari ile işin bidayetinde öğrenmeye muhtaç iken nihayetinde tâlim ve terbiye ile terakki ederek donanım sahibi olmaktadır. Bu da farkındalık pusulanızı, öğrenmenin öğrenilmesine  endeksli tevcih ettiğinizde gerçekleşecektir. Yoksa insanların hayat merdivenlerini tırmanıp zirveye vardıklarında karşılaşacakları durum, merdivenin dayandığı duvarın yanlışlığı olmasından öteye gitmeyecektir.